İstanbul’un en büyük adası olan Büyükada’nın kuzeyinde yer alan, 206 odalı ve 103 metre yüksekliğindeki Büyükada Rum Yetimhanesi, 61 yıllık sessizliğini turizm amaçlı kullanıma açılarak son bulacak. Patrikhane’nin geçtiğimiz Salı günü aldığı karar, uzun süredir kaderine terk edilen ve zamanla yıpranan bu tarihi ahşap yapının yeniden canlanmasının kapılarını araladı. Dünyanın en büyük ahşap yapılarından biri olan yetimhane, artık turistik faaliyetler için hazırlanacak.
Prinkipo Palas’tan Yetimhaneye Uzanan Tarih
Başlangıçta “Prinkipo Palas” adıyla anılan bu yapı, 19. yüzyılın sonlarında Fransız bir şirket tarafından inşa edilmek istendi. 1872’de kurulan ve özellikle Orient Express hattıyla tanınan Compagnie Internationale des Wagons-Lits, lüks demiryolu taşımacılığında öncüydü. Şirket, 1894’te kurduğu iştirakle büyük şehirlerde otel zincirleri açmaya başladı. Bu zincirin İstanbul’daki en gözde oteli Pera Palas olurken, Büyükada’daki bu yapı da onların projesiydi.
Ancak 1898’de tamamlanan bina, II. Abdülhamid tarafından içerisinde kumarhane bulunacağı gerekçesiyle açılışı onaylanmadı. Boş kalan bina, banker Leonidas Zarifi’nin eşi Eleni Zarifi tarafından satın alınarak, yetimhane olarak kullanılması şartıyla Patrikhane’ye bağışlandı. 1903’te Balıklı’dan Büyükada’ya taşınan Rum yetimhanesi, 21 Mayıs’ta düzenlenen törende Patrik III. İoakim’in II. Abdülhamid’e gönderdiği minnet telgrafı dikkat çekti. Padişah, yetimhaneye bağışta bulunmuş ve her türlü vergi muafiyeti ile günlük et ve ekmek teminini emretmişti.
Yetimhanenin Altın Çağı ve Sonrası
Yetimhane zamanında tiyatro salonu, restoran, oyun alanları, müze, sağlık merkezi ve yangın kulesi gibi pek çok donanıma sahipti. Ayrıca marangozhane, demirci atölyesi ve kundurahane gibi zanaatkar atölyeleri de bünyesinde bulunuyordu. I. Dünya Savaşı ve işgal yıllarında farklı amaçlarla kullanılan bina, 1942’de Heybeliada’daki Rum Kız Yetimhanesi’nin kapanmasıyla karma bir yapıya dönüştü.
1964’te kapanan yetimhanede o dönem 177 çocuk bulunuyordu. Çocuklar kilise ve manastırlarda barındırıldı. Ancak binanın mülkiyet ve yönetim süreci oldukça karmaşık bir hal aldı. 1995’te Vakıflar Genel Müdürlüğü, Büyükada Rum Erkek Yetimhanesi Vakfı’nın yönetimini görevden aldı ve mal varlığına el koydu. 1999’da tapu mülkiyetiyle ilgili uzun bir dava süreci başladı ve 2008’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mülkiyetin Patrikhane’ye verilmesine hükmetti. 2010’da da bina resmi olarak Patrikhane’ye iade edildi.
Restorasyon ve Gelecek Planları
Patrikhane, 2020 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki BİMTAŞ ile yetimhanede restorasyon çalışmaları başlattı. BİMTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Nazım Akkoyunlu, projenin hayata geçirilmesi için 20 milyon euro bütçe gerektiğini belirtti. Son toplantıda binanın otel olarak turizme kazandırılması kararlaştırıldı.
İzin Süreci ve Komisyon Oluşumu
Proje koordinatörü Laki Vingas, hızlıca bir komisyon kurulması gerektiğini ifade ediyor. Hukukçular ve teknik uzmanlardan oluşacak bu ekip, imar ve restorasyon izinlerinin tüm detaylarını tamamlayacak. Şu anda devlet yetkilileriyle görüşmeler sürmekte olup, Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun izinlerinin alınması zorunlu.
Rum Yetimhanesi: Tarihi Bir Hafıza Mekanı
Vingas, yapının hem estetik hem de coğrafi açıdan özel bir konuma sahip olduğunu vurguladı. Adadaki yerleşimi ve özen gerektiren yapısı nedeniyle yatırımın zorluğuna dikkat çekti. Ancak yine de umutlu olduklarını belirten Vingas, yetimhanenin İstanbul ve Adalar halkına geçmişle bugün arasında köprü kuran önemli bir miras olarak geri kazandırılması gerektiğini söyledi. 20. yüzyıl boyunca Rum toplumunun zor günlerine tanıklık eden yetimhane, binlerce çocuğun yetiştiği, meslek öğrendiği ve yuva bulduğu özel bir mekan olarak değer taşıyor.
Restorasyon Süreci ve Tarihsel Belirsizlikler
2022 yılında binanın rölöve projeleri tamamlanmış, küçük yapı için inşaat ruhsatı alınmış durumda. Ancak bina halen kötü durumda. Mevcut çizimler, fotoğraflar ve drone çekimleri restorasyon için güçlü bir alt yapı oluşturuyor. Vingas, 1903 öncesine dair net belgelerin olmadığını ve binanın orijinal mimari planının kayıp olduğunu belirtiyor. Binanın büyüklüğü, inşaat izni ve işletme sürecindeki belirsizlikler hala araştırma konusu. Mimarının Pera Palas’ı da tasarlayan Alexandre Vallaury olduğu konuşulsa da kesin bir kanıt bulunmuyor.