Bugün; Dünya Kadınlar Günü...
Annem, ablalarım, teyzelerim ve hatta tanıdığım kadınların hiçbiri bu günün niçin kutlandığını bilmez!..
Niye mi?..
Bakın anlatayım:
Bizler; anamıza, bacımıza hep saygılı davrandık...
Mahallenin kızlarını kardeş, annemizin arkadaşlarını teyze bildik...
Bir kadın, itilip kakılıyorsa, Hoop ne oluyoruz deyip,
karşı çıktık...
Gücün, güçsüze mi yetiyor dedik...
Kuyrukta sıramızı, otobüste koltuğumuzu verdik...
Yanlışlık yapanın yanında kadın varsa, küfür de etse, içimize attık...
Velhasılıkelam, nerede olursa olsun, kadını ezenlere hep dikildik...
Niye mi bunlar?..
Bizler anne sevgisiyle, Allah korkusuyla büyüdük...
Sömürgeci Amerikalılar gibi, kadınlara eziyet edip köle şeklinde çalıştırmak; ne dinimizde, ne kültürümüzde vardı...
8 Mart 1857 yılında Amerikanın New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadının düşük ücretlerini ve insanlık dışı çalışma koşullarını protesto etmek için 1908 yılına kadar sürdürdükleri bir mücadelenin sonunda gerçekleştirilen grevi bastırmak isteyen işverenlerin fabrikaya kapattıkları kadınlardan 129unun bir yangın sonucunda hayatlarını kaybetmelerinin hazin öyküsüdür bu...
Türkün tarihinde böyle bir vaka var mıdır?..
Sömürgecilik yoktur çünkü...
Gelelim günümüze...
Sadece, kadınlar mı eziliyor?..
Hakkı yenilen, karın tokluğuna çalıştırılan, karısından dayak yiyip, evden atılan erkek yok mu?..
Ya da işyerinde tacize uğrayan!..
Bugünün sorunu; kültür yozlaşmasındadır...
Kadını bir meta gibi sunan, kadınlığı Barby bebek sanan ve kadının karnını sıpasız sırtını sopasız bırakmamak gerektiğine inanan kafalardır, bu yozlaşmanın baş aktörleri...
Dünya Kadınlar Gününün amacı, kadın ve erkekler arasındaki eşitliğin sağlanması değil miydi?..
Kadın-erkek sözcükleri bile başlı başına bir ayrımcılığın ifadesi...
Cinsiyetlerimiz, bizim yaşam biçimlerimizi belirliyor...
Kadın, erkek, çoluk çocuk insanız biz...
Ve nerede insana karşı suç işlenmişse, ona karşı durmaktır, insan olmanın erdemi...
İşte o zaman ne kadın, ne erkek ve ne de çocukları ezmeye güç yeter!..