ANIYORUZ

                                                              18 Nisan 1992  -18 NİSAN 2024                                      

                                   18 NİSAN   KIYAMET GÜNÜ VE ANNESİNİN MAVİ GÖZLÜ PAŞASI…

8.Bölüm

       Kars Devlet Hastanesinin buz gibi morgunda 19 Nisan’ı 20 Nisan’a bağlayan uzun geceyi geçiren   Astsubay İlhan Hamlı 29 yaşındaydı ,17 yaşında giymişti ilk askeri üniformasını, Kaza-i Rüşt kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinde göreve başlamıştı  en kıdemlileriydi, içlerinde tek evli olanı ,Şark hizmetini tamamlamış yeni görev yeri batıya gidecek olanıydı. Astsubay Erkan Iğdır  ise 27 yaşında ve Kırşehirliydi, ailesi Ankara’da yaşıyordu, bekardı ,henüz Şark hizmetini tamamlamamıştı. Astsubay  Mustafa Karaçimen  26 yaşındaydı ,Kırşehirliydi, ailesi Ankara’da yaşıyordu, bekardı. Astsubay Naci Yıldırım Tokat/ Niksar’lıydı  24 yaşında bekardı, ailesi Niksar’da Yaşıyordu, en genç ve en kıdemsiz olanıydı, onunda Şark hizmeti devam ediyordu. Hepsinin ayrı bir hikayesi vardı. O hikayelerin içinde geleceğe dair çok kıymetli hayalleri ve  umutları maalesef 18 Nisan 1992’de Pamuk geçidi kıyametinde 4 güzel insanla birlikte yok olup gitti.4 Güzel insanı hunharca katleden alçak sürüsü insanlık tarihine büyük bir kara leke gibi düşerken ,4 ana yüreğine de büyük bir acı bıraktı. Her gecenin bir sabahı vardı.19 Nisan’ı 20 Nisan’a bağlayan gecede bitmek bilmeyen bir gece oldu. Sabah olduğunda iki gecedir üst üste uykusuz kalan  şehit yakınları tüm yorgunluklarına rağmen çok zor bir günü göğüslemek üzere hazırdı. Şehitler için cenaze namazı kılındıktan sonra  Kars valiliği önünde şehitler için resmi bir tören yapılarak şehitler Kars Havaalanına ambülanslarla götürülecek ,havaalanında bekleyen Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait askeri kargo uçağı ile şehitlerin Türk Bayrağına sarılı cenazeleri memleketlerinden gelen yakınlarıyla (anne,baba,kardeş,eş,çocuk ve diğer yakınları) birlikte memleketlerine gönderilecekti.20 Nisan Sabahı Kars 14 Mekanize Tugay Komutanlığındaki hareketlilik mesai saati ile birlikte biraz  artmıştı. Tören için Kars Devlet Hastanesi morgunda bekletilen şehitlerin Türk Bayrağına sarılı naaşları ile yine silah arkadaşlarının omuzunda morgdan çıkarılarak 4 ayrı ambülansa yerleştirilerek Kars’da cenaze namazlarının kılınacağı camiinin avlusuna getirilerek şehitler için ayrılan musalla taşına yerleştirildi. Görevlendirilen askerler Türk bayrağına sarılı şehitlerin tabutlarının başında saygı nöbetine başladılar. Camii avlusundaki çoğunluğu şehitlerin silah arkadaşları oluşturuyordu. Cenaze namazı için protokol da camii avlusundaydı.18 Nisan kıyameti bir çok şeyi altüst etmişti. Her şey bir varmış bir yokmuş masalı gibi gelişiyordu. Hani şark görevini tamamlamış gidecekti. Belki de tayini Samsun’a çıkacaktı.En başa Samsun’u yazmıştı. Şanslı olduğu için değil Samsun’daki kendi sınıfından devresinin tayinide çıkacak olduğu için ondan boşalan Teknisyen kadrosuna tayininin çıkması çok zor değildi. O yüzden Samsun’a gidebileceğine gerçekten çok inanmıştı. Samsun olmaması büyük bir talihsizlik olabilirdi. Ama yine de nasipte ne varsa o yaşanacaktı. Öyle de oldu ,bir varmış bir yokmuş.18 Nisan kıyametinde her şeylerini kaybettiler. Bir kıyamette tayin hayalide bitti. Kars Valiliği önünde yapılması planlanan resmi tören öncesi 4 güzel insanın cenaze namazları ayrı ayrı er kişi niyetine kılındı. Herkes çok isyankar ve çok duygusaldı. Cenaze namazından sonra şehitlerin naaşları görevli askerlerle birlikte mesai arkadaşları tarafından omuzlara alınarak resmi törenin yapılacağı Kars Valiliği önündeki tören yerine götürülmek üzere hareket edildi. Yoldaki  trafik akışı başka bir  yöne kaydırılmış , cadde  tamamen şehit cenazelerine bırakılmıştı. Artık geriye sayım başlamıştı. Şark görevlerini tamamlamak üzere değişik tarihlerde değişik illerden Kars’daki askeri birliklerine tayin olan 4 güzel insan 18 Nisan 1992’de şehadet mertebesine ulaşarak 20 Nisan 1992 günü resmi törenden  sonra asker selamı ile memleketlerine Türk Hava Kuvvetlerine ait askeri kargo uçağı ile uğurlanacaklardı. Adını ister kader koyalım ister başka bir şey gerçeği hiç birimiz değiştiremiyoruz. Sözün bittiği yerde ne konuşursak konuşalım yaşam kendisi konuşuyor.

Şehitlerin Kars’daki son günü hüznün ve acının tavan yaptığı gözyaşlarının sel olduğu ,bölücü terör örgütüne lanetin arşa ulaştığı bir gün oldu. Ne acı değil mi ,severek görev yaptıkları serhat ilimiz Kars’ın havasını tenefüs edip ,suyunu içen,ekmeğini yiyen ,insanlarıyla komşu, arkadaş olan ,çocuğunu komşusuna emanet eden ,ihtiyaç duyulduğunda komşusuna yardıma koşan 4 güzel asker geldikleri gibi sağ salim gitmek yerine Türk bayrağına sarılı bir tabut içerisinde memleketlerine gönderileceklerdi. Kimsenin incinmediği 4 güzel asker bu şekilde mi memleketlerine uğurlanmalıydı. Onlar kime ne yapmıştı? Kimsenin  yaşam hakkının,  anayasal özgürlüklerinin önünde bir engel değildiler. Kimseye neden gözünüzün üstünde kaşınız var demişlikleri yoktu. Buna rağmen ayrımsız tüm  insanlarıyla ekmeklerini bölüştükleri ,zor koşullarını birlikte yaşadıkları cennet vatanımızın bir bölgesinde hunharca yaşamdan koparılmışlardı. Bu durum sadece şehadete koşanların değil,yakınlarının da zoruna gidiyor bu yüzden buruk bir veda yaşanıyordu.Bölücü hainlerin mahir oldukları tek konu masum insanları kalleşçe katletmekti.Böyle yaparak bölge insanı ile birlikte kamu görevlilerini bile korkutarak sindirmekti.Türk Silahlı Kuvvetleri personelini vahşice katlederek bunu başarmak mümkün olabilir miydi? Beyin yoksunu hainler terör örgütü başı Abdullah Öcalan’ın talimatları ile bu şekilde kandırılıyordu. Beynini Abdullah Öcalan’a Kullandıranlar canlı bomba oldular,eli kanlı katil oldular,çok can yaktılar ama en sonunda leş olup dağ başlarında kurda kuşa yem oldular.Böyle bir sonu düşünmeyenler 4 güzel askerimize kıydılar.Hiçbir askerimize, hiçbir polisimize kimse bir adım geri attıramadı, attıramaz. Gerektiğinde şehadete koşmak için  yemin etmişlerdi ,4 güzel askerimizde ilk kez askeri okulda askeri üniforma giyerken ettikleri bu kutsal  yeminden bir adım dahi geri atmadılar. Bu yüzden 4 güzel asker Türk Bayrağına sarılı  naaşlarla memleket yolcusuydu.

     Kars Valiliği önünde 4 şehidin Türk Bayrağına sarılı tabutlarını koymak için masalar yan yana getirilmişti. Cenazeler gelmeden tören için gelen resmi görevlilerle birlikte sivil halktan da insanlar cenazelerin getirilmesini bekliyordu. Bekleyiş çok fazla sürmedi ,şehitlerin cenazeyi almak için gelen yakınları peşinden de şehitlerin cenazeleri tören yapılacak yere askeri düzen içinde  getirildi. Şehitlerin yakınları iki gecenin yorgunluğuna rağmen bölücü hainleri sevindirmemek için dimdik ayakta duruyordu.Anne yüreğinin dayanması kolay değildi şehitlerden sadece şehit astsubay İlhan Hamlı’nın annesi Bedriye anne oradaydı. Adeta 4 kahraman şehidimize birden annelik güdüsü ile hareket ediyordu. Kolay değildi ,gözyaşları sel olmuştu. Şehidinin tabutuna sarılırken 4 şehidin tabutunu aynı anda kucaklar gibi kucaklıyor,4 ana kuzusuna birden  annelik yapıyordu. Kaderde böylesine büyük bir acıyı evladının gurbetinde  yaşamak, evladının tabutunu oradan kucaklayıp alıp memlekete götürmek için Kars’a gelmekte varmış. Bunun adı kimine göre kader değil mi? Kimine göre de acı kaderdi. Acı kaderin tek tesellisi şehit annesi olmaktan başka bir şey değildi. Kars 14.Mekanize Tugay Komutanlığı emrinde görevli bir subay tarafından sırasıyla şehitlerin özgeçmişi okunmaya başlandığında Şehit annesi Bedriye Hamlı’nın gözlerinin önünden Annesinin mavi gözlü paşası Şehit astsubay İlhan Hamlı’nın bebekliğinden itibaren bütün yaşamı bir filim seridi gibi gözlerinin önünden hızlı bir şekilde geçmeye başlamıştı.12 Eylül darbesi öncesinde sağ – sol kardeş kavgasının yarattığı terör günlerinde ne çilelerle okula göndermiş, sağ-sol terörüne yem etmemek için elinden geleni yapmıştı. Liseye giderken İlkokul çocuğunu okula gönderir gibi yanında olmuş ,okul gidiş gelişlerinde serseri bir kurşuna kurban vermemek için  kendini siper yapmıştı. Öylesine kötü şartlarda liseden mezun ettiği mavi gözlü paşasını bu defa bölücü terör örgütünün hunharca gerçekleştirdiği terör eyleminde astsubay arkadaşlarıyla birlikte sivil kıyafetli oldukları halde şehit vermişti.12 Eylül askeri darbesinden beş gün sonra İzmir Narlıdere’de bulunan İstihkam Astsubay Sınıf Okulunda ilk askeri üniformasını giymişti. 17 yaşındaydı, bıyıkları yeni terliyordu. Kendisi gibi bir çok yerden askeri okula gelen yaşıtlarıyla birlikteydi. Hepsinin amacı belliydi. Tamamının hikayesi ,yaşam koşulları, geldikleri sosyal çevre, ikamet ettikleri evler benzer koşulları taşıyordu. Birbirine benzemezler değil birbirine çok yakın olanlar bir aradaydı .Bir an önce eğitimlerini tamamlayıp Astsubay Çavuş rütbesi ile mezun olmak ve görev almak istiyorlardı. Madem ki askerlik mesleğine girmişlerdi ettikleri yemine ve askerlik disiplinine uyacaklardı. Asker ocağı evleri olmuş, askeri disiplin yaşam biçimi olarak hayatlarına girmişti. Ne anneleri nede babaları yoktu yanlarında birbirlerine destek ve sırdaş olacaklardı, silah arkadaşlığı çok daha sıkı ölümüne bir arkadaşlıktı. Öyle de olmuştu ki birlikte şehadete yürümüş, birlikte vatana canlarını feda etmişlerdi. Ailelerine büyük bir acı, büyük bir gurur bırakmışlardı. Bu az şey değildi.

(Devamı yarın)

AYHAN HAMLI