Bir dönem daha bitti.
Cumhuriyet tarihinin çok partili dönemine ait, 3 Kasım 2002’de yapılan erken seçimin ardından 7 Haziran 2015’e kadar kesintisiz süren, en uzun süreli tek parti iktidarının yaşandığı bir dönem.
Toplumun çok büyük bir kısmının yaşam süresinin önemli bir bölümünü kapsayan ve ona tesir eden bir dönem.
Tek parti iktidarının ötesinde, tek adam iktidarının tarihimizde örneği görülmemiş ve onun şahsında bundan sonra çokça sorgulanacağı bir dönem.
Başta demokrasi olmak üzere, her türlü kavramın anlamının değiştirildiği, yitirildiği, şahsa özel uygulamaların olağanlaştığı, inanç siyasetinin ayyuka ulaştığı ve bunun neticesinde toplumsal ayrışmanın körüklendiği bir dönem.
Siyasal iktidarın, devlet düzeninde var olan denetim mekanizmaları işletilmeyerek ya da bir şekilde engellenerek, kendi yaptığı işlerin hesabını, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne vermediği/ veremediği ve sandığa endekslediği bir dönem.
Kameralar karşısında elkızına ağlarken; yaşamını yitiren, sakat kalan kendi öz evladına kinlenen, öfkelenen, küfreden, yumruklayan ve tekmeleyenlerin hükümdar olduğu bir dönem.
Kendince özgürlükçü, kendince adaletli, kendince şefkatli, kendince insancıl, kendince barışçıl, nevi şahsına münhasır ama evrensellikten uzak bir dönem.
Kentlerdeki doğal ve tarihsel değerlerin kimseye sorulmaksızın ranta teslim edildiği, yok edildiği, parsel parsel satıldığı bir dönem.
İki milyona yakın Suriyelinin ülkemize göç etmesinde ve bunun Türk halkına yansıyan sosyoekonomik yükünde baş sorumluluğu olan bir dönem.
Televizyon kanallarında saatlerce yer alan Başbakan monologlarına rağmen iktidar ve muhalefet liderlerini ekranlarda bir kez dahi karşılıklı tartışırken göremediğimiz bir dönem.
En tepeden kışkırtıcı, değersizleştirici, nefret söylemlerinin de etkisiyle, sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda toplumsal şiddetin en üst seviyelere çıktığı bir dönem.
“Çıraklık, kalfalık, ustalık dönemi “ diye sıralarken devamında “Emeklilik ve yalnızlık döneminin” geleceğini pek de hesaba katmayan ironik bir dönem.
Ve, müsabaka oynanırken oyun kurallarının ihlal edildiği, ikinci yarıya çıkmayı beklerken milletçe hükmen mağlup edilen bir dönem.

Bir dönem daha bitti.
Seçimlerin sonucunda partiler, tek başlarına hükümet kuracak çoğunluğu elde edemedi. Diğer taraftan yeni dönemde temsiliyeti çok yüksek bir Meclis oluşumu gerçekleşti.
Milli irade böyle zuhur etti.
Bu bir anlamda, Meclis’e giren dört siyasi partinin söylemlerinin, vaatlerinin halk tarafından kabul ve destek gördüğü anlamına geliyor.
Siyasi istikrar açısından koalisyonunun sorun yaşatacağı düşünülse de ülkede seçim sonuçlarının ardından yaşanan huzurlu ortamı yadsımak mümkün değil.
Bu, güzel bir başlangıç.
Barış ve özgürlük ortamında, baskı hissetmeden, huzurlu ve refah içinde yaşamak ise nihai dileğimiz.
Herkesin en başından beri isteği de zaten bunlardan ibaret değil miydi?