Günaydın küçük kız!

Bu sabah kahvemi gene yalnız içtim. Kimse yanıma gelmedi. Carmen her zaman ki gibi cam kenarında güneşleniyor. Cesur ise bugün ne muzırlık yapacağını düşünmekte.

Prenses ise yeni yataktan hiç kalkmıyor. Çünkü seni, rahat uyuyabilmen için yatağınla birlikte uğurladığımdan evde yatak kalmadı. Ben de senin yatağının aynısından bir tane daha aldım. Bu yatağı kediler için almıştım. Ancak prenses sahip çıktı.

Biliyor musun dün ne yaptım. Eskiden seninle yürüyüş yaptığımız sahile indim.

Hani her gün 6 km. yol yürürdük seninle. Sen bazen kaçar, kargaların peşine düşerdin.

Bazen gözden kaybolacak kadar koştuğunda ödüm patlardı. Ben de deli gibi koşardım peşinden.

Şimdi olsa asla koşamam. Dizlerim korkunç ağrıyor şimdilerde.

Her gün Collagen ve Glucosamine kullanmak zorundayım.

Aksi takdirde yine bastonlu günlerime dönmek zorunda kalırım. Ritacığım...

Atakum sahili çok değişmiş. Görsen tanımazsın. Bir kere korkunç kalabalık.

Sahilden yukarı bakınca evler, evler... Gökdelenler ve rezidanslar görürsün.

Hani biz eskiden sen, Mitra, prens, Limon, prens ve diğerleri ile yürüdüğümüz tarlalarda.

Hep apartmanlar var. Yukarıda bir çeşme ve yalak vardı. Koyunların gelip su içtiği.

Onun üzerine de gayet firaklı apartmanlar yapılmış.

Eskiden Toptepe'ye baktığımda bana çok görkemli gelirdi. Yemyeşil kocamandı.

Şimdi ise orada da rezidanslar yükselmiş upuzun siluet gibi. Sanırsın ki gökyüzüne merdiven kurulmuş.

Toptepe kaybolmuş küçücük kalmış. Sanki Manhattan olmuş Toptepe sırtları.

Sözüm o ki, bir tek Central Parkı eksik. Neyse çok da haksızlık etmeyelim.

Biraz orman var hala. Kesip yok etmezlerse.

Ama bu kadar çok insan, bu kadar çok yapılaşmayı kafam almıyor alamıyor.

Biliyor musun inşaat sektörünün patlaması geri kalmışlığın göstergesi imiş.

Sahilde senin kaydığın çocuk kaydırağı da yok artık. Oralara hep beton dökülmüş.

Sen her yürüyüşte mutlaka o kaydırağa çıkar bir kaç kez kayardın artarda.

Bütün çocuklar seni hayranlıkla izlerdi. Seni sevmek sana dokunabilmek için can atarlardı. Sonra bir gün sümükleri akan bir çocuğun önüne acele ile geçip kayınca olanlar oldu. Çocuğun annesi çıldırdı ve cırlamaya başladı.

"Bu çocuklar senin köpeğinden mikrop kapıp hasta olacaklar " diye avaz avaz bağırdı. Peki ben ne yaptım hatırlıyor musun?

Gayet sakin ve gülümseyerek, "Hanım hanım! Sen çocuğunun sümüklerini temizle. Asıl benim köpeğim senin çocuğundan mikrop kapıp hastalanacak" dediğimde.

Kadının kocası ona şöyle seslendi. "Sen uyma o kadına kadın zırdeli baksana" demişti.

Günlerce aylarca gülmüş ve anlatmıştım eşe dosta.

Hey gidi günler. Anladığın üzere her şey bitmiş değişmiş.

Karınca ordusu gibi insan istilasına uğramış şehir.

Bir de en kızdığım, marka araçların ve dolmuşların pencerelerine hep siyah film kaplanmış.

Yani Ritacığım sen aracın içini görmüyorsun ama araç içindekiler seni görebiliyor.

Hadi dolmuşların niye yaptıklarını anlıyorum. Üst üste insanların bindiği görülmesin diye yapılmış. Buna derhal el koyulup bu filmler söktürülmeli.

Ama özel araçları anlayamadım. Ya kendilerini God Father sanıyorlar ya da görgüsüzlük alameti diyelim.

Zaten şimdilerde bir elindeki telefonun markası ve görünüşü önemli.

Bir de bindiğin aracın markası, beygir gücü ve aksesuarları önemli.

Bu göstergeden yola çıkarak insan kalitesi ve kantitesi ölçülüyor şimdilerde.

İşte böyle dostum. Seni ne çok özlüyorum bilsen.

Sana teşekkür etmek istiyorum. Samsun'a dönmeyi beklediğin için.

Yoksa ben seni Bodrum da nereye bırakacaktım. Hep aklım kalacak içime dert olacaktın. Burada keyifli bir hayvan mezarlığı var.

Sana "Sabret Riga! Bekle Rita!" diyordum.

Her zamanki gibi söz dinledin.

Zaten "Bekle" komutunu çabucak öğrenmiştin seneler önce.

Bir de "Güneşe gel Rita. Hadi yat güneşlen" derdim. Hemen uzanırdın.

Bugün yine güneşli bir gün Rita.

Gel desem gene gelir misin güneşe Rita?

"BÜTÜN SORULARIN CEVAPLARI BİR KÖPEĞİN BAKIŞLARINDA GİZLİDİR."

FRANZ KAFKA