Sayın okurlar;

Gelecekte küresel çapta veya bölge bölge dünyamızı serinletmek için ne gibi jeomühendislik uygulamalar yapılabileceğini geçen hafta konuşmuştuk. Bu o kadar hassas bir konu ki, üzerinde en fazla siyasi, yasal ve etik tartışmanın döndüğü birkaç küresel gündemden biri dersek abartmış olmayız. Jeomühendislik projeleri hayata geçirmek için bağlayıcı uluslararası bir konsensüs şart olduğundan, konuya dair uluslararası anlaşmalar, ortak akılla alınan önlemler, çevreyi koruma amacıyla yola çıkıp çevreyi daha fazla mahvetme riskine karşı akılcı sınırlamalar ve hassas denge ve denetleme mekanizmalarının her ülkenin dahil olduğu çalışmalarla yaratılması gerekmektedir. Küresel çapta işleri yürütmek için gerekli olan siyasal istikrara ve işbirliği anlayışına ulaşmak, dünya için hayati bir zorunluluk durumuna çoktandır gelmiştir.

Atmosfere insan müdahalesi ile ortalama sıcaklıkları düşürme düşüncesine karşı çıkanların kaygılarını anlamak kolaydır. Fakat son 200 yıldır zaten atmosfere yoğun insan müdahalesinde bulunulduğu ve pompaladığımız karbondioksitin gezegenimizin iklim dengesini alt üst edecek ölçüde olduğu da unutulmamalıdır. Genetik mühendisliği yöntemleriyle ilgili kaygılar da vardır ve elbette bir kısmı haklı kaygılardır. Genetik mühendisliğinin büyük ölçekte kullanılacağı her planda olduğu gibi, iklim odaklı uygulamalarda da yan etkiler konusunda çok dikkatli olmak mutlaka gereklidir. Zira kimse bir yaşam formunu, kusurlu bir arabayı geri çağırır gibi geri çağıramaz. Bir kez çevreye salındığında genetik olarak tasarlanmış bu yaşam formları diğer yaşam formları için istenmeyen sonuçlara yol açabilir, yerel bitkilerin türlerini yerinden edip besin zinciri dengesini bozmaları ihtimali göz ardı edilemez. Keza nanoteknolojiler kullanarak iklimsel çözümler üretme noktasında da benzer kaygılar vardır. Bütün bu kaygıların önüne geçebilmek için, her şeyden önce meseleye ciddi şekilde el atmak ve bir yerden çalışmaya başlamaktan başka çare yoktur.

Tam bu noktada da düşünülen planların herhangi birine para sağlama konusunda dünya politikacıları arasındaki bariz ilgi eksikliği ve isteksizlik ile karşılaşırız. Politikacıların anlamamakta ısrar ettikleri gerçek, bir gün, küresel ısınmanın acı verici ve yıkıcı etkilerinin onları zaten bu planların bazılarını uygulamak zorunda bırakacak olmasıdır. Önümüzdeki birkaç on yıllık zaman dilimi, bazı kararları almak adına kritik dönem olacaktır.

En kötü ihtimal, siyasi çekişmelere veya sonu gelmeyen etik tartışmalarına boğulup seçenekleri hiç denemeden küresel ısınmaya teslim olmak ve iklimsel bir acil durumda sınanmamış bir seçeneği yürürlüğe koymak zorunda kalmak olur. Bu, uçak düşerken önceden hiç denenmemiş bir paraşütü sırtınıza geçirmek gibidir. Teknolojiden korkmamak, onu yaratan ve isterse iyi istikamette kullanabilecek olanın bizler olduğunu bilmek önemlidir. Dünyayı ve gelecek nesillerin refahını garanti altına almanın tek yolu, fazla gecikmeden böyle bir bilinç seviyesine ulaşmaktan geçiyor olabilir.

Netice itibariyle ben umutsuz değilim ve insanlığın bu işin altından kalkabileceğine olan umudumu korumaktayım. Enerji politikalarımızı değiştirebileceğimize, akıl, sağduyu ve teknoloji yardımıyla iklimi tamir edebileceğimize, küresel ısınma ve iklim değişikliği kabusuna teslim olmayacağımıza inanmaktayım. Bu haftadan sonra geleceğimizi ilgilendiren başka sorunlar ve ihtimaller hakkında yazacağım.