Yapay zekânın sanat üretiminde artan etkisi, dünyaca ünlü sanatçılar arasında yeni bir tartışmayı körüklüyor. Kimi sanatçılar bu teknolojiyi yaratıcı bir partner olarak görürken, kimileri sanatın ruhunu tehdit ettiğini savunuyor.
Sanat dünyası, son yıllarda teknolojiyle iç içe geçmiş bir dönüşüm sürecinden geçiyor. Özellikle yapay zekâ destekli üretim araçlarının yaygınlaşması, sadece izleyici kitlesini değil, bizzat sanatçıları da ikiye bölmüş durumda.
Dijital sanatın öncülerinden Refik Anadol, yapay zekâ ile çalışan projeleriyle dikkat çekiyor. Sanatçının yaklaşımı, teknolojiyi yaratıcı bir işbirlikçi olarak değerlendirmeye odaklı. Anadol, “Yapay zekâyı yalnızca bir araç değil, aynı zamanda yeni bir düş ortağı olarak görüyorum. Verilerle rüya görmeyi öğretiyoruz,” diyerek teknolojinin sanatla bütünleşebileceğini savunuyor.
Ancak herkes bu kadar iyimser değil. Kimliğini gizli tutan sokak sanatçısı Banksy’nin temsilcisi, yapay zekâ ile yapılan sanat eserlerini eleştirmişti. Bir röportajda dile getirdiği sözler oldukça netti: “Sanatın ruhu algoritmalarla ölçülemez. Yapay zekâ güzel taklitler yapabilir ama başkaldırmayı bilmez.”
Daha pragmatik bir duruş sergileyen dijital sanatçı Beeple (Mike Winkelmann) ise teknolojinin doğasını anlamanın önemine dikkat çekiyor. “Yapay zekâ ile birlikte üretim yapmak, tıpkı Photoshop’un ilk çıktığı günler gibi. Direnen değil, öğrenen kazanacak,” diyerek değişime açık olunması gerektiğini vurguluyor.
Bu açıklamalar, sanatçılar arasında teknolojinin sadece bir araç mı yoksa yaratıcılığın karşısında bir tehdit mi olduğu yönündeki tartışmanın daha da büyüyeceğini gösteriyor. Görünen o ki, yapay zekâ sanatın sadece üretim yöntemlerini değil, felsefesini de dönüştürüyor.