Yarım asırdan fazla süreç içinde, AB'ye girmek için kapıda bekliyoruz. Bunun için de verilen tavizlerin haddi hesabı yoktur. Öteden beri üzerinde durduğum bir hususu burada yenilemek isterim. AB'ye girmekle neyi hedeflediğimizi, öncelikle düşünmemiz gerekmektedir:

1.Acaba, AB'ye girince Türkiye'ye para muslukları açılacak ve ülkemiz paraya doyacak mı, diye düşünülüyor. Bunun böyle olmayacağı açıktır. Zira AB parayı verirken; bunun projelere bağlı olmasını ister ve projelerde geri kalındığı zaman da para musluklarını keser. Bu anlayış ile hiç sorunsuz olarak paranın geleceğini düşünenler, bu düşlerinden uyanmaları gerekir. Bu konuda benin hiç sevmediğim bir durumu da açıklamak isterim. Alın teri ile kazanılmayan paraların hiç işe yaramadığını ve ülkeyi daha da kötü duruma soktuğunu her zaman gördüm. Çalışmayı sevmeyen bir yapımız var ve elimize geçen parayı hiç düşünmeden harcamayı da çok severiz. Bununla ilgili olarak, bankaların verdiği kartlardaki durumu gösterebilirim. Bankadan alınan kartın anlamı hala anlaşılamamıştır. Bu kart, asla kredi kartı değildir. Banka kartı ile ödeme, ödemenin bir şeklidir ve insanlara kolaylık sağlamaktadır. Asgari ödeme tutarını ödeyerek bunu devam ettirmek isteyen birisi, 3 veya 5 ay içinde limitine ulaşmakta ve bu yöntem sonlanmaktadır. Bunun için diğer bir bankanın kartına müracaat edilmekte ve sonra, kart sahibi borç batağı içinde kendini bulmaktadır. Bu şekildeki batık para tutarı birkaç 100 milyar TL tutmaktadır. Bu bakımdan bir ülkenin kalkınması; kendi öz kaynakları, ürettiği teknoloji, yetişmiş insan gücü ve nitelikleri ile çalışma gücüne bağlı olarak kalkınma ortaya çıkmaktadır. Bunun aksine; para, teknoloji ve kendi insanının gücüne dayanmayan bir kalkınmanın olmayacağı gerçektir. Bunun aksine olan düşüncelerden hicap duyuyorum.

2. Avrupa Birliği'nin diğer kriterleri, adalet, insan hakları gibi hususlar bilinmeyen çok gizli şeyler değildir. Tüm bunların yerine getirilmesi için, bizlere mani olan nedir? Bence hiçbir mani yoktur. Yalnız, ülkemizde, bizleri idare edenlerde yanlış bir anlayış vardır. Eğer bazı haklar verilecek olur ise, bunu ülkemizi insanının hazmedemeyeceği düşüncesi hakimdir. İdare edenler bu hakları ne zaman verdiler ki bu haklar istismara uğradı, öncelikle onu anlamak gerekir. Elbette, bütün demokrasilerde verilen haklar, olduğu gibi bunların istismarında da cezayı müeyyideleri vardır.

Burada bir husus üzerinde durmak isterim ki, bütün bunlara rağmen ve anayasanın açık hükmüne rağmen; anayasayı ihlal suçları bolca işlendiği halde, cezayı müeyyideler çalışmamaktadır. Burada ortaya çıkan durum şudur ki, adaletin tam uygulamadığı durumlarda, anayasayı ihlal edenler elini kolunu sallayarak gezer iken, 'Birkaç kuruşu mürtekibin cayi kürektir' örneğinden, ekmek çalan birisine 10-15 yıl verilmesi de olağan hale geldi. Ayrıca, suç kavramında da AB anlayışı bulunmamaktadır.

3. AB'ye girince eline valizini alanın, Avrupa'ya gideceği ve orada serbest dolaşım ile cenneti bulacakları ümidinde olmamak gereği ortadadır. Tüm bunlar hayaldir.

Eğer bir cennet yaratmak istiyorsak, ülkemizin dışındaki güçlerden bir şeyler ümit etmekten vaz geçmemiz gerekir. Bunu kendi alın terimiz ile ortaya koymalıyız. Bunun mutluluğu hiçbir şeyde yoktur. Bir taraftan Batıyı kötülerken, ümidi onlara bağlamak bir tenakuzdur. Öncelikle bunun ortaya konulması gerekir. Bence ülke olarak dik durmalıyız ve genç nesillere tasarrufu ve çalışmayı öğretmeliyiz. AB'ye girmek hiç de şart değilidir. Saygılarımla.