Böl, parçala, yönet...

Böl, parçala, kazan...

Siyasette bir sistemse...

Oku, anla, düşün...

Birleş, bütünleş, kazan da...

Onun karşısındaki reçetedir...

***

Kişisel çıkarları için...

Oluşturulan algıları...

Toplumun mağdur (!) seviciliğini...

'Sözde bekleyişin' masumiyetini...

Toplumun tercihlerini etkileyecek bir faktör olarak pazara çıkaranlar...

Karar vericilerin zaaflarını...

Duygusal bağlarını...

Sevgi ve saygılarını...

Terazinin üzerine ne karşılığında koyduklarının hesabını...

Bir gün elbette vermek zorunda kalırlar!

***

Yaklaşık 5 yıl önce sahnelenen tiyatronun...

Beş yıl sonra da aynı reytingi yapmasını beklemek...

'İpliğin pazara resmen çıkmamasının' sonucundan başka bir şey olamaz!

Kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar...

İradesini, aklını, benliği ve kişiliğini...

Sözde 'dava' adı altında kendini satışa çıkaranlar...

Belki beklenen sonun elde edilmesinde başarılı olabilirler...

Bunun karşılığında kendi önlerine konulandan mutluluk duyabilirler...

Ama ağızlarından düşünmedikleri inancın sahibinin karşısında...

Kitaplar dolusu savunma hazırlasalar da...

Yedirebilirler mi, inandırabilirler mi?

***

Yani...

Şahsi ikballeri için, toplumsal beklentileri meze yapanlar...

Bir de bunun için Oscarlık senaryo yazanlar...

Düşünmenin zahmetinden kaçanları aldatsa bile...

Heves ettikleri o sonun...

O elde ettiklerinin...

O kurtuldukları şahsi yüklerin...

Karşılığında sattıkları güven ve umudun...

Garibin, gurebanın, yoksulun, yetimin, orta direğin...

Çocuğunu doyurmak için mama çalıp 9 sütuna manşet olanların...

Vebalinden kurtulmaları mümkün mü?

O vebalin onları mutlaka yakalamayacağından...

Ateş olup ta ciğerinden yakmayacağından eminler mi?