Çam ağacında öten kuş gelip omzuma kondu.

Hay Allah!

Ötüyordu.

Sanki bana bir şeyler söylemek istiyordu.

Nefesimi tutum.

Dinliyordum.

***

Anlamıyordum.

Çok güzel ötüyordu.

Ömrümde böyle güzel ses duymamıştım.

Şaşırdım.

Kuşun sesinde rahmetli olmuş ablam Esma'yı ve abim Ersin'i (Ayhan) düşündüm.

Ben doğmadan önce ölmüşler.

Mezarları az ötedeydi.

Ben doğunca babaannem:

'Ölen Ersin'in imin adını koyun çocuğa, yaşasın.' demiş.

***

Kabristanının önündeydim.

Kuşu ürkütmeden çöktüm dizlerimin üstüne.

O an omzumdaki kuş:

Pırr!

***

Gidip abimin mezar taşına kondu.

Kanatlarını çırpıyordu.

Sanki bana gel diyordu.

***

Gittim.

İki mezarın önünde durdum.

Yere çömeldim.

Kuş mezar taşının üstünde semazen gibi dönüyordu.

Benden kaçmıyordu.

Hala ötüyordu.

***

Ne diyordu?

Anlamıyordum!

Muhabbet kuşu değildi!

Kafasının renginden anladığım kadarıyla Tangara kuşuna benziyordu.

Yoksa bunlara cennet kuşu mu deniyordu?

Bilmiyordum!

***

Cennette kuş muydular çocuk ölüler?

Hayır!

'Hamd Evi' n deydiler.

Hep de çocuk kalacaklar.

Sevenlerine bir gün kavuşacaklar.

Sevenler dünyamızda da kavuşsa dedim kendi kendime.

***

Evet, çam ağacında öten kuş şimdi mezar taşında ötüyordu.

Öterken semazen gibi dönüyordu.

Sanki bana bir şeyler söylüyordu.

Dinliyordum.