Referandum öncesi bir hadsizin, bir edepsizin sosyal medya mesajı olarak dile getirildi bu kepaze fetva. Sorun bir hadsizde değildi, sorun bin küsur yıl öncesinin vahşi ve kepaze bir uygulamasının hala bazı zihinlerde yaşıyor olmasındaydı. Bekledim ki önce ilahiyatçılar ayağa kalksın, bekledim ki öncelikle Diyanet olmaz desin bu kepazeliğe. Heyhat ne bir ses ne bir nefes var şu ana kadar.

Sorusu bile mide bulandırıcı, yüz kızartıcı, kaldı ki cevabı, hele de fetvası! Emevi dönemi fetvasıdır 'mağlubun malının, canının ve de karısının ve kızının galibe helal olduğu.' İslam ordularına karşı savaşan küffar hakkındadır ama bu fetvanın asıl kurbanları içlerinde sahabeler de olmak üzere Medine Müslümanlarıdır.

Zulmüne, soygununa ve de haksızlıklarına karşı çıkar Medine Müslümanları Muaviye oğlunun. Bir de istediği şekilde biat vermezler Ehlibeyt katiline. O da ordularını salar Medine üstüne. Yakarlar Medine'yi, yıkarlar, yerle bir ederler. Sadece taşı toprağı mı atarlar hallaç pamuğu gibi? Hayır, insanları da çoluk çocuk, kadın erkek demeden kılıçtan geçirirler. Rivayetler muhteliftir ama öldürülen Medineli Müslüman sayısı, on bin civarındadır. Bunlardan sekseni de sahabedir, Hazreti Peygamber yoldaşıdır.

Ve kadınlar ve kızlar; o şanlı İslam tarihinin bu en kepaze katliamının sayfasına zifirle yazılan tecavüzlerin talihsiz kurbanları. Müslümanlara karşı savaşan küffar için verilen bir fetvanın haksızlığa, yolsuzluğa, zulme ve asabiyeye(akraba kayırmacılığına) isyan eden Müslümana uygulanmasının utandıran olayı. O yıl Medine'de babası belirsiz doğan çocuk sayısının 900 civarında olduğu yazılır. O çocuklara 'Harre evlatları' denir. Bu kadarla sınırlı değildir o seferin utanç eylemleri, bir de Mekke safhası vardır bunun ki mancınıkla atılan taşlar Kabe'yi tahrip eder.

İslam tarihçileri İslam adına işlenen bu vahşet ve kepazelikten duyulan umumi utanç ve üzüntü nedeniyle olsa gerek görmezden gelirler Harre uygulamasını; pek yazıp çizmezler. Unutturulmak istenen kepazeliğin bin küsur yıl sonra bir referandum oylamasında bir densiz tarafından aynı dinden ve aynı soydan kardeşleri için gündeme getirilmesine öncelikle 'Ben Müslümanım, ben Türküm' diyen, kendisini bu iki değerle tanımlayan herkesin parti, mezhep ve meşrep farklılığına bakmadan ortak tavır koyması gerekmektedir. Bu bizim vicdani ve ahlaki borcumuzdur.