Ona göre, hayat bazı şeyleri ertelemeye hiç gelmiyordu. Kişi, her konuda olmasa da bazı konularda düşündüğü bir şeyi o anda yaptı yaptı, yapamadı mı belki bir daha hiç yapamayacaktı. Geçen günler geri gelmiyor, insanın gelecekte ne olacağını da yüce Allahtan başka kimse bilmiyordu. Boş zamanı da olduğuna göre, uzunca bir süredir görüşemediği Kurupelitteki arkadaşını ziyaret etmek için gün o gün saat de o saatti.

AKMye yakın bir yerden bindiği minibüs hareket edince yol parasını henüz ödememiş olanlar elden ele şoföre para göndermeye başladı. Şoför, ‘Bir elde iki karpuz taşınmaz diyenlere inat; aynı anda hem telefonla konuşuyor, hem para üstü veriyor, hem de minibüs kullanıyordu.

Şoförün telefon konuşması daha yeni bitmişti ki, minibüs içindeki sessizliği başka bir telefon sesi bozdu. Telefonun açılış melodisi ve tonu o kadar sinir bozucuydu ki, içinden sahibi şu telefona baksa da herkes de bu işkenceden kurtulsa diye geçirdi. Sonunda çalan telefonun genç bir kıza ait olduğu anlaşıldı. Kız, telefonla bağıra bağıra o kadar rahat, o kadar rahat konuşuyordu ki; konuşmaları da ister istemez işitme problemi olmayan herkes tarafından duyuluyordu.

Konu, günümüz gençliğinin önemli problemlerinden birisi olan ‘terk edilmişlik meselesiydi. Karşı taraf minibüsteki kıza; Pınarın Ahmet ile çıktığını söylemiş olacak ki, O çırpı bacaklı Pınar benim kim olduğumu görecek, yarın onun saçlarını sınıfın ortasında yolmazsam bana da Mehtap demesinler şeklinde naralar savuruyordu. Anlaşılan problem büyüktü. Bu işin sonu karakolda bitmese bile, okulun disiplin kurulunda biteceği de kesin gibiydi.

Bir kulağı o ardamarı çatlamış kızın telefon konuşmasındayken gözü de minibüsün ilerlediği yoldaydı. O anda minibüsteki çalınan radyodan liselerdeki eğitim yönetmeliğinin değişeceğinden; 4 yıl olan liselerin başarılı öğrenciler açısından 3 yılda bitirileceğine ilişkin haber anonsu duyuluyordu. Yan koltukta oturan adam da, Ne eğitimi, böyle eğitim mi olur? Böylelerine öğretmen ne yapsın, devlet ne yapsın! diye kendi kendine söylenip duruyordu.

Minibüs, Atakum Endüstri Meslek Lisesini geçince yolcu almak için durdu. Minibüse yeni binen adamda telefonda konuştuğu kişiye öyle bağırıyor, öyle bağırıyordu ki; sanki dağ başında tek başına yaşayan birinin rahatlığını taşıyordu. Herkes şaşkın şaşkın bu münasebetsiz adamın ağza bile alınmayacak sözlerini dinlemek zorunda kalıyordu.

Samsun, her geçen yıl bir önceki yıla göre sosyal ilişkiler açısından bozuldukça bozuluyordu. Bunun en büyük kanıtı da, Samsun basınına yansıyan garip garip ve sıra dışı haberlerin çokluğu olmalıydı. Bu işlerde bir gariplik vardı. Devletin yapması gereken en önemli konuların başında da lise yönetmeliğinin değiştirilmesi ile ilköğretim öğrencilerine süt dağıtımı olmamalıydı.

Ona göre devlet, Örnek vatandaş, örnek sokak, örnek mahalle ve örnek kent gibi çok yönlü bir projeyi hayata geçirmeli, olumlu yönde örnek olmayı özendirici tedbirler almalıydı. En temiz sokak, en huzurlu mahalle, suç oranı en düşük şehir ile güzel hareketleriyle çevresine örnek olmuş insanları ödüllendirerek, toplumdaki suç oranlarını aşağı çekmeliydi…