n
n n
n n Hayır, on kere, yüz kere, bin kere hayır, sen bunu asla ve asla hak etmiyorsun sevgili milletim. Mazinin ihtişamını hala hafızasının bir kenarında taşıyan ve -belli belirsiz de olsa, seçmekte zorlansan da- hala o ihtişamın rüyasını gören ve geleceğe yönelik hayallerini kuran sen, bu pespayeliği hak etmiyorsun.
n n
n n Barış adlı bir aşüftenin seni sürüklediği mezellet, sana hakarettir. Sen o aşüftenin peşinde koşmak sevdasına; kendi şehit cenazelerini unuturken ya da o aşüfteyi pazarlayanlar sana cenaze törenlerini adeta yasaklarken ihanetin şehitlikleri ardı ardına ve törenlerle açılıyor. Kepazeliğe “dur” demesi gerekenler, “fotoğrafı gördük” demekle yetiniyorlar ve sen susuyorsun. Hayır, sen bu değilsin ve sen tüm suskunluğuna rağmen bu kepazeliğe müstahak değilsin, sen bunu hak etmiyorsun.
n n
n n Kavramların bekareti yırtılıyor, kavramların ırzına geçiliyor ve onlardan türetilen nesebi belirsiz yeni kavramlarla tarihin yeniden yazılıyor, kültürün yeniden şekillendiriliyor, kutsalların siyaset pazarında oya, makama ve servete dönüştürülüyor. Siyasetin dili her geçen gün biraz daha irtifa kaybediyor; adap ve edebin yerini edepsizlik, ciddiyetin yerini cıvıklık alıyor. “Şerefsiz, namussuz, ahlaksız, arsız, uğursuz, hırsız” sıfatları pek sayın(!) siyasetçilerimizin birbirlerine karşı en sık kullandıkları ve layık gördükleri sıfatlar. “Bacak arası” sövmeler, hasmı kızıyla, oğluyla ya da dört duvar arası günahının gizli çekilmiş görüntüleriyle vurmalar; eskiden ayıplanırdı şimdi alkışlanıyor ve sen tınmıyorsun! Hayret sen bu değildin ve sen her şeye rağmen bunlara müstahak değilsin.
n n
n n Çöken, çökertilen bir bürokrasiye doğru hızlı bir sürükleniş; son direnç noktaları da olmasa çoktan hedefe ulaşacak olan bir tahribat. Bir sınavı adam gibi yapamayacak bir çapsızlık ya da dürüstçe yapmayacak büyüklük ve dehşette bir utanmazlık bir ur gibi -hem de saklı gizli değil adeta gözümüze soka soka- yayılıyor. Çapsızlar ya da sahtekarlar bizim umutlarımızı, evlatlarımızın alın terini ve hayallerini, ne hayalleri, düpedüz istikballerini çalıyor. “Emaneti ehline veriniz” diyen dinin ümmeti ehliyetsizlerin ihtirasına ve riyasına teslim ediliyor. Güçlülerin adaletsizliği adaletin gücüne meydan okuyor.
n n
n n “Taşların bağlanıp itlerin serbest bırakıldığı” bir köyde değneksiz gezmeye mahkum edilmek acıdır ve zordur. Hele de o köy senin köyünse, hele de bağlanan taşlar senin taşın, serbest bırakılan itler elin itiyse ve hele de taşları bağlayıp itleri salan senin evlatlarınsa, çok daha zor, çok daha acıdır o köyde yaşamak. Allah kimseyi böyle bir kadere mahkum etmesin, hele de seni. Sen öyle bir kadere asla ve kata müstahak değilsin. Sen Türksün, sen Müslümansın, sen bin yıl bu dinin, bu ümmetin yol açıcı kılıcı koruyucu kalkanı olmuş kutlu bir milletsin. Ve sen hala tek örnek ve tek umutsun. Sen “gelen cehennem olsa iman dolu göğsünde söndürürsün”; bunu dün yaptın, bugün de, yarın da yaparsın.
n n
n n Sen mahkum edildiğin ve boyun büktüğün bu ahvale müstahak değilsin. Sen bunu hak etmiyorsun. Hani Akif var ya Akif, hani şu en karanlık günde “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” diye haykıran büyük şair, büyük vatansever Mehmet Akif Ersoy var ya, işte o Akif, ne diyor bak, bak ve ibret al: Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak…/ Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak,/ Dünyada inanmam, hani görsem de gözümle./ İmanı olan kimse gebermez böyle bir ölümle./ Ey dipdiri meyyit, iki el bir baş içindir./ Davransana… El de senin, baş da senindir.”
n n
n n
n n
n