n

n
n Gürültücüyüz evvel Allah… Hani öyle popüler olmak için falan da değil bizim çabamız. Başka türlü konuşmasını bilmediğimiz için yapıyoruz bunu, hepimiz hem de. Hiç suçu başkalarına atmaya çalışmayalım. Okumuşu, okumamışı, köylüsü, kentlisi… Bir gürültü, bir karmaşa almış başını gidiyor. Kesinlikle sessizliğe tahammülümüz yok. E, durum böyle olunca, çok fazla felsefeci de çıkamıyor. Çıkanların da maalesef bu tantana içinde sesi duyulmuyor. Büyük bir kısmı da kendilerine hastalıklı gözüyle bakıldığı için köşesinde gizlice tefekküre dalıyor, düşündüğünü kimselere çaktırmadan. Mahalleli tarafından “Tüh, yazık yahu. Sen onca sene oku, sonra bu şekilde delir.” sloganıyla dedikodu çarkı döndürülmeye başlar başlamaz, en küçük bir çizgi dışına çıkış “çok okumaktan delirdi” teşhisiyle durduruluyor.
n
n Düşünmek anormal, paldır küldür yaşayıp günün içinde beynini öğütmek normal. Allah tan şu zihin dağıtıcı diziler var da milletimiz topyekûn çıldırmaktan yakayı kurtarıyor. Zihni yormayan, düşündürmeyen, ağır ağır işleyen diziler. Evlilik programlarıyla da insanların beynini şöyle bir dumura uğrattın mı tamamdır. Gel keyfim gel. Kimse artık delirmek zorunda kalmaz. Toplum olarak aynen bu noktayız. Efendim, işin içine politikayı katabiliriz, sanatsal eleştiriler yapabiliriz, bir sürü eksikliği ortalara dökebiliriz. Asıl eksikliğimize gözlerimizi kapadıktan sonra malzememiz bol. Sakince düşünmenin günlük işlerimize eklendiği bir hayatın uzağına düştükçe; ne birbirimizi anlayabiliriz, ne de gerçekten neler olup bittiğinin farkında olabiliriz. Yaşadığımız tek şey kargaşa. Gençlere bakıyorsun, güya sınıflarda eğitim öğretim görüyorlar. Büyük bir yalan. Onların çoğu oraya eğlenmeye, arkadaşlarıyla vakit geçirmeye geliyor. Türkiye’deki sınav sonuçları bunu doğruluyor.
n
n Okulların önünden geçemiyorsunuz gürültüden. Koskoca lise çağına gelmiş çocuklar çığlık çığlığa, anlamsız gürültülerle itiş kakış. Eeee, tabi sen evde televizyon gürültüsü içinde çocuk yetiştirirsen, başka ne beklersin. Tohum önemli; ama o tohumun nasıl bir topraktan besleneceği de önemli. Evinin salonunda en önemli yeri televizyona ayırmış bir ailede yetişen çocuktan sıra dışı fikirler bekleyemezsiniz. Çocuğun kendine ait bir odası bile olsa, en azından televizyonun gürültüsü kapısını zorlar. Zihinleri istese de istemese de bu rüzgâra takılır.
n
n En çok da gençlerin çalışma programı yaparken kendilerini televizyona ve bilgisayara göre konumlandırmalarına şaşırıyorum. Şu dizim var, günde yarım saat internete gireceğim… Özetle ülkemizde gençlerin çoğu kendini televizyona ve bilgisayara göre ayarlıyor, hayatlarını televizyon ve bilgisayar yönetiyor. Geriye kalan kısımda da ne yapabilirlerse onu yapıyor. Televizyonu hayatından çıkaran bir gencin sitemlerinden yoksunluk dökülüyor. “Ne kadar zamandır televizyon izlemiyorum bir bilseniz.” Sanki izleyince başı göğe erecekmiş gibi. Kabahati yine onlara bulamıyorum. Bu aptal kutusunun karşısında günde en az üç saatini geçiren bir anne babaya sahipseniz, siz de televizyonun gerekliliğine inanır, izlemediğinizde de yoksunluk hissedersiniz. Onun gürültüsü ve kargaşası kulaklarınıza dolmayınca, can sıkıntısından patlarsınız. Hele de bizim gibi tantanacı toplumlarda. Zaten değil mi ki düşünmek bir hastalık, düşünmek bir ceza ve illet…
n
n
n
n ULTREYA….
n