n

n
n Doğaya karşı mücadele içinde olabileceğimiz yanılgısından ne zaman yakamızı kurtaracağız kim bilir? Üzerinde yaşamış olduğumuz dünyayı cidden tanımıyoruz, tanımak istemiyoruz. Toprak lokum kıvamında bir yapı, içinde magma hala kor halinde. Evren denilen mermere dökülmüş, henüz içi soğumamış tatlı şey, dünya. Ona köklerimizle bağımlıyız, sözüm ona savaşıyoruz. Molekül yapımızla aynı olan bir gezegenin yüzünü ayaklarımızla çiğnerken, ona galip gelmek için içimizdeki bu dayanılmaz istek…Onun ihtişamı yanında
n
n kim olduğumuzu bilmeden… Kaç kere yer ile yeksan oldu, yaşam yeniden kuruldu? Henüz onu da bilmiyoruz. Bildiğimiz on bin yılın ötesinde, her şey tahmine dayalı. Efendim birkaç fosil bulup üzerinde düşüneceğiz. Binlerce yılın cehaletini doğayla savaşıyoruz oyununun altında gizlemeye çalışacağız. Birkaç bilimsel hokkabazlık, el çabukluğu; kimse gözlerini bilinmeyenlerin üzerine çevirmeyi akıl edemez zaten. Bütün insanlık bu durumu yese de, doğa annemiz yemiyor maalesef. O; bozulan, yıkılan yerlerini onarıyor sadece. Ozon delindi, birkaç fırtınayla tamir ediyor. Küresel ısınmayla buzullar eriyor, gönderiyor bir kasırgayla aşağılara, su seviyesi dengeleniyor. Ezmek, yok etmek için değil tüm bu olan biten. Biz kendi köşemizde en yıkıcı oyunlarımızı oynayarak kendimizi kandırıyoruz. Sözüm ona her şeyle savaşıyoruz. Neden savaşıyoruz, o da meçhul. Ya da neyle savaşıyoruz? En moda sporları yaparken bile, mesela rafting, doğaya meydan okuduğumuzu, galip geldiğimizi göstermek istiyoruz. “hırçın doğayla savaş” sporu olarak lanse edilen birçok spor da türettik, hayırlı olur inşallah. Ben tüm insanlıktan umudumu yitirmek üzereyim zaten. Eğer birilerinden şöyle bir şeyler duymaya başlarsam yeniden ümitleneceğim: “doğayla dans ettiren spor” ya da “Saygıdeğer bilim adamımız doğanın adımlarına uyum sağlamak için geliştirdiği son icadını halka tanıtmak için bir basın açıklaması yaptı.” Türünden tuhaflıklarla karşılaşırsam mesela, o zaman bütün insanlık olarak yeryüzünde bize verilen konumu hak ettiğimizi düşüneceğim.
n
n Yaşadığımız şu günlerde kimse beni üstün yaratıklar olduğumuza inandıramaz. Çünkü, dünya sorunlarını ki, buna ekonomi de dahil, savaşla hallediyoruz. Yeryüzünde yaşayan canlıların en akıllısıyız sözüm ona; ama aklımız saldırmaktan başka çözüm üretemiyor. Ekonomin mi tükendi, çaktırmadan başka isimler altında o ülkelere savaş aç, hem silah sat, hem kahraman ol, hem de o ülkelerin kanını em. Savaş teknolojisi… Dünya için en iyisinin barış teknolojisi olduğunu son bardak su elimizde kaldığında anlayacağız. Akıllanmayan aklımız, bunu kavrayamıyor henüz. Tarih tekerrürden ibarettir. “Tüh, o kadar unutkanız ki, bu konuyla ilgili yüzlerce yıl önce ne olmuştu acaba?” “Ya, abi ben okulda da tarih derslerini sevmezdim zaten. Hele bir tarih öğretmenimiz vardı, ne gıcıktı ya.” Türünden geçmişle göbek bağımızı koparan bir sürü bahanemiz de var nasılsa. Hatta tarih öğrenmemek için onu toptan reddederiz olur biter. Resmi tarih deriz, şu deriz bu deriz, bütün tarihi bilgileri yalanlarız. Değil mi ki, koskoca bir insanlığın geriye bakan gözlerini kör etmek için İskenderiye kütüphanelerini ateşe verdik. Bayağı tuttu zaten bu gelenek, bunu hemen hemen her yüzyılda da sürdürdük. Tıpkı doğadan korktuğumuz gibi kendi gerçekliğimizle yüzleşmekten de korkuyoruz. Belki de o kaynaklarda yer alan, ciddi barışçıl çözümleri görmemek için. Savaşarak birbirimizi de doğa annemizi de yok etmeye devam ediyoruz. Biz ne kadar dayanırız bilmem; fakat doğa annemizin sabrının tükenmek üzere olduğunu görsek iyi ederiz. Onunla ilgili bildiğimizden çok bilmediğimiz şey var, gözümüzü açıp, neler söylediğine kulak versek diyorum.
n
n
n
n ULTREYA.
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n
n