Kurtuluş Savaşı’nın şanlı destanıdır Çanakkale Zaferi.
Bir ulusun yokluk, yoksulluk içinde emperyalist güçlere karşı onur, özgürlük, yoktan var olma, direniş mücadelesidir Çanakkale Zaferi.
Tarihte eşine az rastlanır bir kahramanlık destanıdır Çanakkale Zaferi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü doğuran, Türk ulusuna armağan eden bir başarı öyküsüdür Çanakkale Zaferi.
Nusrat mayın gemisi, kaptan Hakkı, Yüzbaşı Salih Ekrem, 215 kiloluk bombayı tek başına sırtlayan Seyit Onbaşı ile yüz binlerce şehit vatan evladının destanıdır Çanakkale Zaferi.
Hor görülen, aşağılanan, yurdu işgal edilmek istenen mazlum bir ulusun “Çanakkale Geçilmez” destanını yazdığı kahramanlık başarısıdır, bu yıl göğsümüzü kabartarak 100. yılını kutladığımız Çanakkale Zaferi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin birincilik diploması olan Çanakkale Zaferi’nin 100.yılında yönetmen Özhan Eren, “Çanakkale: Son Mektup” filmi ile bu başarıyı bir kez daha beyaz perdeye taşımış.
Bugüne dek aralarında Ertem Eğilmez’in “Bir Millet Uyanıyor”, Levent Akçay’ın “Sarı Siyah”, Sinan Çetin’in “Çanakkale Çocukları”, Yeşim Sezgin’in “Çanakkale-1915”, Kemal Uzun-Serdar Akar ikilisinin ‘’Çanakkale Yolun Sonu’, Peter Wier’in “Gelibolu”, Russel Crowe’ın “Son Umut” filmleri olmak üzere Çanakkale konulu 11 film çekildi.
Özhan Eren de “Çanakkale: Son Mektup”la bu başarı öyküsünü kendi bakış açısı ile seyirciye sunmuş.
1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından Türkler de kendilerini harbin içinde bulur.
Savaşta Almanya ile birlikte hareket eden Osmanlı İmparatorluğu, tarihte son yıllarını yaşamaktadır.
Filmde bir yanda gönüllü olarak Çanakkale’ye giden Nihal hemşirenin (Nesrin Cevadzade) cephede tanıştığı pilot Yüzbaşı Salih Ekrem’le (Tansel Öngel) kimsesiz Fuat isimli çocuğu koruma amacıyla birbirlerine yakınlaşması, aşkı anlatılırken, diğer yanda kahraman askerlerin tarihi başarısına yer veriliyor.
18 Mart’a kadar süren çatışmalarda Salih Ekrem Yüzbaşı, Nihal Hemşire, Nusrat mayın gemisinin kaptanı Hakkı Yüzbaşı, Doktor Ragıp Yüzbaşı ve Erika Hemşire bir yandan bütün gayretleri ile vatan müdafaasına koşarken, diğer yandan da ayrılmaz dostluklar kurarlar.
Özhan Eren, “Çanakkale: Son Mektup”ta da 100 yıllık destanı beyaz perdeye iyi niyetli taşımasına karşın, bazı sahneler amatörce çekilmiş gibi.
Her ne olursa olsun, Özhan Eren’in iyi niyetli çabası, Çanakkale’nin ne olduğunu, savaşın nasıl kazanıldığını genç nesillere göstermesi adına eli yüzü düzgün seyredilesi bir film “Çanakkale: Son Mektup”.
Zaten yönetmen Eren de ‘’Temelde yapmak istediğim bir şey, çok aziz hatıraların yaşandığı bir dönemi, bugünkü nesle hissettirmekti. Filmime kefil olarak söylüyorum; aileler çocuklarını, hatta ninelerini, dedelerini alıp izleyebilirler’’ diyerek iyi niyetli bir iş çıkardığını dile getirmiş oluyor.
Çekimleri 12 haftada tamamlanan film, 20 milyon liraya maloldu.
Yaklaşık 1500 yardımcı oyuncunun giydiği bine yakın kostüm bir yılda tamamlandı.
Filmde kullanılan Türk, Alman, Fransız ve Almanlara ait pervaneli dört uçak dönemin aslına uygun olarak yeniden yapıldı.
Her biri 180 kilo ağırlığında 26 tane mayın, döneme uygun top yapıldı.
Yedi yıl hazırlığı süren filmin bütün dahili mekanları için Çanakkale’de 6 bin metrekarelik bir alana 20 farklı dekor kuruldu.
İşte bu denli emek ve masraf ile çekilen filmin bana göre tek kusuru , Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e yeteri kadar vurgu yapılmaması, sadece bir sahnede adının geçmesi.
Önceki Çanakkale filmlerinde olduğu gibi bu filmde de Mustafa Kemal’in tarihi kişiliği daha öne çıkarılabilirdi.
Bu arada, geçen hafta Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Çanakkale Zaferi’nin 100. Yılı nedeniyle hazırlanan hutbede Atatürk’ün adının geçmemesini bir kez de ben kınıyorum.
Çanakkale Zaferi’nde de görüldüğü gibi, Mustafa Kemal ve arkadaşları, her biri isimsiz kahraman olan yüz binlerce Türk evladı, bir ulusun nasıl yoktan var olduğunu, ayağa kalkarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduklarını tüm dünyaya gösterdiler.
Onların emanetini korumak, geliştirmek asli görevimiz.