n

n
n Uygarlık, uygarlık diye başımızın eti yendi bu yaşa kadar. Uygarlık dediğin nedir ki? Anadolu toprağını kazsan, altından binlercesi çıkar. Uygar devlet deyince ne anlayacağız peki? Sanırım elimizin körünü. Çünkü, uygar devletlerin en önemli özelliklerinden biri de kendi uygarlıklarının boylarının ölçüsünde, az gelişmiş ülkelerin sorunlarına karşı kör olmaları. Belki de bir adım aşağılarında olmaları her zaman işlerine yarıyordur. Biz en iyisi uluslararası arenaya girmeden, bir bakalım şimdi, sözlük anlamına: “Uygarlık, bir ülke veya toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder.” Yani sadece kılık kıyafetle, altındaki arabayla ilgili değilmiş. Sanıyorum, ta Tanzimat’tan beri biz bunu bu şekilde algılıyoruz. Yani “görüntüyü kurtararak medeni görünmek” Bu da öyle kolay iş değil, her çağın da kendine göre medeniyet ölçütü var. Bizden önce yaşayanlar ne zorluklar çekmiştir kim bilir? Keşke toprağın binlerce kat altında duran bütün medeniyetlerin hepsini bir bir inceleme şansımız olsaydı. Neler neler çıkardı karşımıza, belki o zaman öğrenirdik ne kadar medeni olduğumuzu. Şimdilik eldeki verilerle yetinelim.
n
n Mesela, mümkün olduğunca farklı alanlardan okumaya çalışan ben, geçen hafta yayımlanan bir bilim dergisinde şöyle bir bilgiye rastladım: M.Ö yaşayan birçok medeniyette, özellikle Mısır ve Roma medeniyetlerinde renkler arası ayırım yokmuş. Yani insanlar renklerine göre sınıflandırılmıyormuş. Siyah derili bir insan pek ala bir asil olabildiği gibi, zenginlerin içine girip büyük bir kitleyi parasıyla kontrol atlında tutabiliyormuş. Roma medeniyetindekiler de yadırgamıyormuş bu durumu, onlar için de oldukça olağan, sıradan bir durummuş. Sınıflar arası farklar sadece savaşta kaybetme durumuyla ilgiliymiş. Yani herhangi bir savaşta yenilen taraf, yenen tarafa esir olarak düştüğünde, köleler arasında yer alıyormuş. Yani beyaz derililer de pek ala köle olabiliyormuş. Zenci bir adamın beyaz köleleri de oluyormuş haliyle.
n
n Bugünün kendini medeni sınıfına koyan ülkelerine baktığımızda, daha düne kadar otobüslerde renk ayrımı yapıp kendi vatandaşlarına nasıl davrandığını biliyoruz. Gerçi halen bu durum çok değişmiş sayılmaz. Şimdi bu eski uygarlıklarla karşılaştırınca, bu ülkeleri medeni gelişmişlik seviyesi olarak onların neresine yerleştireceğiz. Tabi ki hiçbir yerine. Peki biz durumu zihnimizde nereye yerleştireceğiz. Tabi ki onu da hiçbir yere. Çünkü benim aklım, binlerce yıl öncesinde böyle bir eşitlik varken, günümüzde insanların sadece renklerine bakılarak nasıl statü kaybına uğradıklarını algılayamıyor. Bu duruma geliş sürecini de iyice araştırmak lazım, belki de algılamada çektiğim zorluk bilgi eksikliğimden kaynaklanıyordur.
n
n Kafamızdaki bu boşluğun içine hangi gerekçeyi koyarsak koyalım, düşünce şeklimizin bütün insanları kucaklayıcı olduğu söylenemez. Bizden farklı olana tahammülümüz yok. Bundan binlerce yıl önce yaşayanların tebessümle karşıladığını, biz kendini medeni sanan insanlar tiksintiyle dışımıza itmeye çalışabiliyoruz. Çoğunluğun rengi neyse, dünya üzerindeki bütün haklar sanki onlara aitmiş gibi. Gözden kaçırdığımız bir şey de sıranın bir gün rengi açık insanlara gelebileceği. Bu değer yargılarının tersine dönmeyeceğini nereden biliyoruz. Mesela bundan beş yüz yıl sonra ozon tabakası delinse ve siyah derili ırk güneş ışınlarına karşı daha dayanıklı olduğu için onların sayısı artıp beyaz renkli insanların sayısı azalsa… Hep aynı gideceğini sandığımız noktada iklim dengesi değişse… Gün olup doğanın bize başka başka oyunlar oynayacağını da bu günkü teknolojik gelişmemize rağmen anlayamıyoruz. Anlayacağınız bu kadar medeniyiz, uygarız.
n
n
n
n
n
n ULTREYA…
n