2018 Ramazan ayı yarın başlıyor. Bu akşam yatsı namazında kılınacak ilk Teravih namazının ardından ilk sahura kalkılacak. İmsakiye 2018 Samsun takvimine göre gün gün sahur imsak vakitleri ve iftar saatleri belli oldu. 2018 Samsun imsakiye takvimine göre Samsun'da oruçlu olunacak süre 16 saatti geçecek. Samsun'da ilk sahur 03:31, iftar vakti ise 19:54. İşte Samsun için iftar vakti. Samsun için sahur vakti. Samsun Ramazan imsakiyesi...

SAMSUN RAMAZAN İMSAKİYESİ SAHUR VE İFTAR VAKİTLERİ (2018)

2018 KADİR GECESİ NE ZAMAN?

Ramazan ayının 27. gecesi İslam aleminde Kadir Gecesi olarak bilinir ve kutlanır. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yayınladığı 2018 yılı dini günler takvimine göre İslam aleminin en kutsal gecesi olan Kadir Gecesi bu yıl, 10 Haziran Pazar günü idrak edilecek.

RAMAZAN BAYRAMI NE ZAMAN? HANGİ GÜNE GELİYOR?

Son günlerinde memleket ve akraba ziyaretlerinin hat safhada olacağı Ramazan ayı, 16 Mayıs Çarşamba günü başlayacak. Ramazan ayı içerisinde idrak edilen Kadir Gecesi ise 10 Haziran Pazar gününe denk gelecek.

14 Haziran Perşembe – Arefe Günü
15 Haziran Cuma – 1. Gün
16 Haziran Cumartesi – 2. Gün
17 Haziran Pazar – 3. Gün

Oruç İbadeti

"Oruç sırf Benim rızam için edilen bir ibadettir. Onun mükafatını da Ben veririm..." Hadîs-i Kudsî

Oruç nedir?

Oruç, imsak vakti dediğimiz fecr-i sadık (ikinci fecir) zamanından güneşin batışına kadar geçen süre içinde hiçbir şey yememek, içmemek, cinsî muamelede bulunmamak demektir.
Oruç, kelime olarak, Farsçadan Türkçeye girmiş bir isimdir. Kelimenin aslı "ruze"dir. Türkçede "oruze" şeklinde kullanılırken, zamanla "oruç" halini almıştır. Arapçadaki karşılığı savm ve siyam kelimeleridir.
Oruç tutmaya imsak de denir. İmsak, nefsi, meylettiği şeylerden uzak tutmak, onları yapmamak manasındadır. İmsakin mukabili iftar kelimesidir ki, oruç açmak, oruç bozmak manalarına gelir.

Orucun Hükmü

Oruç tutmak, İslam'ın dayandığı 5 temel esastan birisidir. Aynı zamanda, İslam şeairlerinin de büyüklerindendir. Medine'de hicretten 1.5 yıl sonra, Şaban ayının 10. günü farz kılınmıştır. Farziyyeti, Kitab, Sünnet ve İcma' ile sabittir.

Kur'an'da şöyle buyurulmaktadır:
"Ey îman edenler! Sizden evvelki (ümmet)lere borç olarak yazıldığı (farz kılındığı) gibi, sizin üzerinize de Oruç tutmak yazıldı (farz kılındı)." (el-Bakara, 183).

Oruç da namaz gibi bedenî ibadettir. Bu ibadetin en başta gelen özelliği, insanları kötülüklerden alıkoyması, nefsin azgın istek ve arzûlarını gemlemesidir. Hadîs-i şerîf'te şöyle buyurulur:

"Oruç bir kalkandır (oruçluyu beşerî ihtiraslardan, kötülüklerden korur). Oruçlu kimse, cahillik edip kötü söz söylemesin. Oruçlu, kendisiyle dövüşmek, itişip dalaşmak isteyen kimseye, sadece 'ben oruçluyum' desin."

Orucun insanı kötü meyillerden koruması sebebiyledir ki, Resûlüllah Efendimiz bekar gençlere, şehevî hislerin baskısından kurtulmak için oruç tutmalarını tavsiye etmiştir. Orucun şehevî duyguları teskîn ettiği, bugün ilmen de kabûl edilen bir gerçektir.

Oruç ayı geldiği zaman cem'iyette suç işleme nisbetinde umumiyetle bir düşüş görülür. kötülükler asgarî hadde iner. Buna mukabil hayır-hasenat çoğalır. Ferdler arasında candan bir kaynaşma ve muhabbet hasıl olur. Karşılıklı yardımlaşma, dayanışma artar. Orucun bu içtimaî te'sirinin sebebini Resûlüllah Efendimiz şu hadîs-i şerîfleriyle beyan buyurmuşlardır:

"Oruç ayı Ramazan geldiğinde, Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır ve bütün şeytanlar da zincire vurulur."

Orucun Allah katındaki büyük değer ve kıymeti, bir hadîs-i kudsîde şöyle belirtilir:

"İnsanoğlunun işlediği her hayır ve ibadet(te) kendisi için (bir haz ve menfaat endişesi var)dır. Fakat oruç böyle değildir. Oruç sırf Benim rızam için edilen bir ibadettir. Onun mükafatını da Ben veririm."

Diğer bir hadîs-i kudsîde ise şöyle buyurulur:

"Her iyiliğe karşı, 10 mislinden 700 misline kadar mükafat vardır. Ancak orucun mükafatı bu
ölçünün dışındadır. Çünkü o Benim içindir. Onun mükafatını ancak Ben veririm."

Bu ifadelerden anlaşılıyor ki, her hayır ve ibadet için 10 haseneden

700 haseneye kadar belli bir sevab takdir edildiği halde, oruç için sevab miktarı hudutsuz
tutulmuştur. Onun mükafatını takdir etmeyi de, Allah Teala meleklerine bırakmayıp kendi Zat-ı

Akdesine saklamıştır. Bu yüzden mü'minler kıyamet günü, tutmuş oldukları oruca karşılık, hiç
ummadıkları miktarda büyük sevablar ile karşılaşabileceklerdir. Resûlüllah Efendimiz bu hususa
şu şekilde işaret buyurmuşlardır:

"Oruçlunun iki sevinci vardır: Birisi, iftar vaktindeki (oruç açmak) sevinci; diğeri, Rabbine kavuştuğu zamanki orucu(nun mükafatı) ile sevincidir."

Oruç tutan kimselerin nail oldukları yüksek fazilet ve şerefli mevkie bazı hadîslerde şu şekilde işaret buyurulur:

"Cennette Reyyan denilen bir kapı vardır. Bu kapıdan kıyamet gününde (Cennete) yalnız oruçlular girerler. Onlardan başka hiçbir kimse giremez. (Kıyamet gününde) "Oruçlular nerede?" diye nida edilir. Oruçlular kalkıp girerler. Oruçlular girdikten sonra da kapı kapanır, artık hiç kimse o kapıdan içeri giremez."

"Allah'a yemin ederim ki, oruçlu ağzın açlık kokusu, Allah katında, misk kokusundan daha hoş, temiz ve daha sevimlidir."

Orucun Faydaları

Ramazan orucunun, dünyevî ve uhrevî, ferdî ve içtimaî pek çok faydaları vardır. Biz burada bu faydalardan sadece mühim birkaçına işaret edeceğiz:

Orucun, İlahî Nimetlerin Şükrüne Bakan Faydası:

Cenab-ı Hak, yeryüzünde insanların istifadesine sunmuş olduğu hesapsız nimetleri için, fiyat ve karşılık olarak, onlardan sadece şükür istemektedir. Şükür ise, bütün nimetleri Allah'tan bilmek, o nimetlere hakikî ihtiyacını hissedip kıymetini tam takdir etmekle olur.

İşte Ramazan orucu, hakikî, halis, çok büyük ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Zira başka vakitler çok kişi, hakikî açlık duymadığı için, pek çok nimetlerin kıymetini takdir edemez. O nimetlere ne derece ihtiyacı olduğunu hakkıyla hissedip bilemez. Halbuki iftar vaktinde hakikî açlığın verdiği iştahla, kuru bir ekmeğin bile ne kadar kıymetli bir nimet olduğu yakînen hissedilir. En zengininden en fakîrine kadar her mü'min, nimetlere ihtiyacını hissedip değerini anlamakta manen bir nevi şükre mazhar olur.

Hem oruçlu herkes, yemeden içmeden uzak kalma mecburiyeti cihetiyle, nimetlerin hakiki sahip ve malikini de idrak eder. Nimeti nimet bilir ve o nimeti vereni düşünür. Bu cihetle de manen bir nevi şükür vazifesini yerine getirmiş olur.

Orucun İçtimaî Hayata Bakan Faydası:

İnsanlar, maişet ve geçim yönünden aynı seviyede yaratılmamış; fakir, zengin, orta halli gibi bazı sınıflara ayrılmıştır. Cenab-ı Hak, maişetteki bu farklılık sebebiyle, zenginleri fakirlerin yardımına davet etmektedir. Ta ki zenginle fakir arasında büyük bir yaşayış farkı meydana gelmesin. Fakirler de zenginler gibi insanca bir yaşayışa, zarurî ihtiyaçlarını te'min edebileceği normal bir hayat seviyesine kavuşsun...

Cem'iyette sınıflar arasında gerçek bir yardımlaşma ve dayanışmanın te'sis edilmesi büyük bir zarurettir. Aksi takdirde fakirlerde zengine karşı kin ve hased, zenginlerde ise fakire karşı küçümseme ve hakkını gasbetme duyguları gelişir ki, bunun sonucu olarak da toplumun huzur ve saadeti kaybolur, asayiş ve iç güvenliği tehlikeye düşer. Demek ki huzurlu bir cem'iyet yapısına kavuşmak için, sınıflar arasındaki uçurumların doldurulması, zenginle fakir arasında tam bir yardımlaşmanın temini ve karşılıklı hürmet, merhamet ve sevgi bağlarının te'sisi şarttır.

Zenginlerin ve imkan sahiplerinin, fakir-fukaranın yardımına koşması ise, ancak onların acınacak hallerini ve açlıklarını, imkansızlıklarını yakînen bilmeleri, bir nebze olsun yaşamaları ve hissetmeleri ile mümkündür. Bu da en iyi şekilde oruçla gerçekleşir.

Orucun, Nefsin Terbiyesine Bakan Faydası:

İnsan nefsi, kendisini hür ve serbest ister, kendisine hiç karışanı olmadan, dilediği tarzda hareket etmeyi fıtrî olarak arzular. Mahiyetindeki acizlik ve zayıflığı, kusur ve hataları hiçbir vakit görmeye yanaşmaz. Hadsiz nimetlerle beslenip yaşatıldığını, terbiye olunduğunu asla düşünmek istemez. Üstelik, servet ve iktidarı da varsa, gaflet içinde, ilahî nimetleri, gasıbane ve hırsızcasına hayvan gibi tutar. Âdeta demirden bir vücudu, ölümsüz bir hayatı varmış, gibi bütün varlığıyla dünyaya sarılır, birçok kötü ahlak ve günahlar içinde yuvarlanıp gider.

İşte Ramazan-ı şerîf'te tutulan oruç, en zengininden en fakirine, en gafilinden en mütemerridine kadar herkese, nefsinin gerçek mahiyetini gösterir. Hiç kimsenin kendi nefsine malik olmadığını; Allah'ın izni ve emri olmadan hiçbir şey yapılamayacağını hatırlatır. Oruç sayesinde nefsin ne derece zayıf ve aciz olduğu, demirden sanılan vücudun ise, ne kadar çürük ve dayanıksız bulunduğu bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Nefsinin gerçek mahiyetini bu şekilde görüp idrak eden insan, artık başıboşluğu, serseriliği, nefsine itimat ve gururu bir tarafa bırakarak hakikî vazifesi olan şükür ve kulluk görevini omuzlarına yüklenip; kötü ahlaktan, günah ve sefahetlerden vazgeçer.

Orucun, Nefsin Fir'avunluk Damarını Kırmasına Bakan Faydası:
İnsandaki nefs-i emmare, Rabbini tanımak, O'nun emirlerine boyun eğmek istemez. Fir'avn gibi, bizzat kendisi rablık ve ilahlık davasında bulunur. Nefsin bu damarını açlıktan başka hiçbir şekilde kırmak mümkün değildir.

İşte Ramazan orucu, doğrudan doğruya nefsin fir'avunluk cephesine darbe vurup kırar; ona za'fını ve fakrını hissettirerek Allah'ın aciz bir kulu olduğunu bildirir.

Orucun, Kur'an-ı Kerîm'in Nüzûlüne Bakan Faydası:

Oruç ayı olan Ramazan ayı, Kur'an-ı Hakîmin Resûl-i Ekrem'e (asm) indirilmeye başlandığı mübarek bir aydır. İlahî vahyin ilk lemean etmeye, hidayet nurlarını saçmaya başladığı böyle ulvi ve yüce bir aya, insanların ne çok hürmet etmeleri gerektiği ve bu İlahî hatırayı kalb ve gönüllerinde devamlı olarak yaşatmalarının ne derece zaruret olduğu apaçık ortadadır.

İşte, oruç ibadetinin bu ayda farz kılınmasının bir hikmeti de budur.

Oruç ibadeti, Kur'an'ın ruhu ve davetiyle, hedef ve gayesiyle ve indirilmesindeki İlahî hikmetle son derece mütenasibdir. Kur'an bizatihî hidayet ve nurdur. İnsanları takva ve merhamete, adalet ve eşitliğe, iyi muamele ve muaşerete, doğruluğa, ihlasa, nefsin hile ve desiselerinden temizlenmeye teşvik eder. Oruç ve onun hikmeti de böyledir. Çünkü oruç da insanları doğruluğa, ihlasa, iyiliğe, nefis terbiyesine, merhamete yöneltir. Nefsi sabra, güçlük ve meşakkatlere katlanmaya, karşılaşılacak her türlü zorlukları yenmek ve engelleri aşmak için gereken dikkat ve
metanete sevk eder.

Kısacası, oruç, Kur'an ayı olan Ramazan ayına en layık bir ibadettir ve Kur'an-ı Kerîm'in
nüzûlünün sene-i devriyesini tes'îd ve ihya mahiyetinde büyük bir manevî festivaldir.

Orucun, İnsanın Uhrevî Kazancına Bakan Faydası

İnsanoğlu bu dünyaya, ahireti için ziraat ve ticaret etmeye gelmiştir. Oruç ayı olan Ramazan-ı Şerîf ise, insanın bu uhrevî ticaret ve ziraati için en bereketli bir zamandır. Çünkü Ramazan-ı şerîf'te işlenen amellerin sevabı bire bindir. Kur'an-ı Hakîm'in herbir harfinin sevabı, hadîslerin bildirdiğine göre, on hasene iken, Ramazan-ı şerîf'te herbir harfin sevabı on değil bin ve Âyete'l-Kürsî gibi bazı ayetlerin herbir harfi binler ve Ramazan-ı şerîfin Cumalarında daha fazla olur. Ve Kadir gecesinde de 30 bine kadar çıkar.

Bu bakımdan Ramazan-ı şerîf, ahiret ticareti için, çok karlı bir pazar; uhrevî hasılat için gayet bereketli bir zemindir. Cenab-ı Hakkın Rububiyet saltanatına karşı, beşerî ubudiyetin resmî geçiş yaptığı parlak ve kudsî bir bayram hükmündedir.

Gerçekten de Ramazan-ı şerîf, bu fani dünyada, fani ömür içinde, kısa bir hayatta, bakî bir ömür
ve uzun bir hayatı kazanmaya en büyük vesiledir.

İşte böyle kudsî bir bayram veya karlı bir pazarda, insanın oruç tutmak suretiyle yemek, içmek gibi süflî meşguliyetlerini, nefsin heves ve zevklerini muvakkaten terk etmesi ne derece lüzumlu, fıtrî, tam yerinde bir vazife olduğunu artık siz düşününüz...

Orucun Beden Sağlığına Bakan Faydaları:

Orucun beden sağlığına yaptığı müsbet te'sir ve faydaları şöylece sıralayabiliriz:
Oruç, sıhhatın anahtarıdır. Bir yıl çeşitli yemeklerle ve içilen meşrubatla yorulan, yıpranan sindirim organlarımıza dinlenme, toparlanma, güç ve kuvvet kazanma imkanları hazırlar. Devamlı çalışan bir makinanın muayyen zamanlarda nasıl bakıma ihtiyacı var ise, bunun gibi yorulan sindirim organlarımızın da hiç olmazsa senede bir ay dinlenmeye ve bakıma ihtiyacı vardır. Bunu da en iyi şekilde oruç ibadeti yapmaktadır.

Oruç vücudun açlığa, susuzluğa karşı mukavemetini de arttırır. İnsana dayanıklılık ve tahammül gücü kazandırır.

Oruç ömrü de uzatır. Çünkü o, sıhhatın devamını ve gençlik çağının uzamasını te'min edebilir. Uzun yaşayan bir hasta, tıp nazarında uzun ömürlü sayılmaz. Uzun ömür, vücûdun dinç ve sağlam kalması demektir.

Oruç, aynı zamanda, çalışan kimseler için sıhhat ve rahatlık kaynağıdır. Çünkü orucun verdiği hafiflik ve rahatlık sayesinde iç organlarımız
yediğimiz günlere nisbetle çok daha rahat çalışırlar. Bu rahat çalışma, bütün bedenimizde bir hafiflik ve zindelik meydana getirir. Ramazan günlerinde kendimizi kuş gibi hafif hissedişimizin sebebi, orucun verdiği bu zindeliktir.

Oruçlu olan kimse, günde iki defa yemek yer: Birisi iftarda, diğeri de sahurda. Bugün modern tıbbın öngördüğü yaşama tarzında da yemek öğünü ikidir. Çünkü ikiden fazla yemek öğünleri, hem bedenimize zarar vermekte, hem de zaman kaybına sebeb olmaktadır. Öğle yemeği te'siriyle vücudumuz kuvvetini ve canlılığını kaybeder, tenbelleşip uyuşur. Böyle bir bedenle işe başladığımızda randıman yarı yarıya düşecektir. Halbuki mide boş iken, beden daima hafif kalır. Çalışmasına aynı ahenkle devam eder.

Aslında, iftar ve sahurda aşırı yemek, mideyi tıkabasa doldurmak da doğru değildir. Çünkü o takdirde beden ve ruha dinlenme, rahatlama imkanı, vücut fabrikasına yıllık bakım ve tamir fırsatı verilmemiş, oruçtan beklenen netice ve fayda da te'min edilememiş olur.

Orucun vücut sağlığı açısından taşıdığı önemi Peygamberimiz hadîs-i şerîflerinde şu şekilde beyan buyurmuşlardır:
"Oruç tutun! Vücudunuz sağlam (ve sıhhatli) olsun."

"Her şey'in bir zekatı vardır. Vücudun zekatı da oruçtur."

Yani, zekatı vermek, nasıl malı ve malın pisliğini giderip temizliyorsa, oruç da vücudu temizleyip vücuttaki zehirleri, fazlalıkları bertaraf eder; insanı hastalıklardan kurtarır.

Orucun Ruh sağlığına Bakan Faydaları:
Orucun, insanın ruh sağlığına ve manevî hayatına verdiği bazı faydaları şöylece sıralayabiliriz:

Oruç, insan için maddî bir perhiz olduğu kadar manevî bir perhizdir de... Çünkü insan nefsi, yeme, içme konusunda dilediği şekilde hareket ettikçe, kişinin beden sağlığına zarar verdiği gibi helal-haram demeyip rastgelen şey'e saldırmak ve bulduğunu yutmakla da manevî hayatını zehirler, ruh sağlığını tehlikeye düşürür. Artık kalb ve ruhun emrettiklerini yapmak, gösterdiği yolda gitmek, o nefse zor gelir. İnsanı kendi istediği, canının çektiği istikamete doğru sürükleyip götürmeye başlar.

İşte Ramazan-ı şerîf'te oruç vasıtasıyla, nefis, bir nevi perhiz ve riyazete alışır ve emir dinlemeyi öğrenir. İlahî emre boyun eğerek helal işleri bile terk ettiğinden, haramlardan çekinmek hususunda da tam bir meleke ve kabiliyet kazanır. Böylelikle bedenî olduğu kadar manevî ve ruhî sıhhat ve afiyete de kavuşur.

İnsan midesi, vücuttaki bütün duygu ve cihazlarla alakalı bir şekilde yaratılmıştır. Âdeta mide büyük bir fabrika, vücuttaki bütün duygu ve cihazlar da o fabrikanın hademesi, işçisi, yardımcısı hükmündedir. Bu mide fabrikası, bütün sene boyunca hiç tatil ettirilmeden çalıştırılırsa, nefis, mideye yardımcı durumunda olan bütün duygu ve cihazları, devamlı mide ile meşgul ettirir; onların kendilerine mahsus ibadetlerini ve ulvî vazifelerini insana unutturur. İnsanoğlu sanki dünyaya sadece yiyip içmek için gelmiş gibi, kalbi, ruhu, aklı, fikri ve sair bütün duyguları ile midenin ihtiyacını te'min, rızkını bulmak için seferber olur. Bütün duygularıyla midesini düşünür hale gelmesi ise, insanı manen alçaltır, hayvancasına bir hayatın sahibi kılar.

İşte Ramazan-ı şerîf orucuyla, her müslüman, bu dünyadaki vazifesinin, sırf mideyi beslemek onun ihtiyaçlarını te'min etmek olmadığını anlar. Her bir duygu ve cihazını, kendine mahsus ibadet ve ulvî vazifelerinde istihdam eder. Bu sebeble, Ramazan-ı şerîf'te mü'minler, derecelerine göre, ayrı ayrı nurlara, feyizlere, manevî sevinçlere mazhar olurlar. Kalb ve ruh, akıl ve sır gibi latifeler, o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakki ve tefeyyüzde bulunur. Midenin ağlamasına bedel, sair duygular masumane gülerler..